gülümsemeyi severim

yeni ve plan

yılın son pazartesi geldiyse, kişisel nasıl geçti 2014 yılı iç sorgusunun tam zamanı :) iç sorgu diyorum ama aslında çevremdeki herkese sorduğum iki soru var bu aralar, 2015 yılından ne istiyorsun,ne bekliyorsun? standart cevaplar dışında, (bir Ankara esprisi, ASPAVA, Allah sağlık,para, afiyet versin, amin) ikinci sorum ise nasıl geçti senin 2014 yılın,malum facebook a bakınca herkesin yılı muhteşem geçmiş... 

ağırlıklı olarak arkadaşlarım da benim yaş sınırıma yakın yerlerdeler, yani 30'lar yeni 20'ler olmadığına göre (konu ile ilgili ted videosu) hepimiz bir şekilde tutunmaya çalışıyoruz hayata.herkes kendi tarzında bir şeyler yapıyor işte, kimisi ikinci çocuk planı yaparken, kimisi ikinci eş planında... 

sorgulama, iç hesaplaşma bittiyse hadi şimdi güzel şeyler konuşalım...2014 istediğimiz gibi olmamış, işler yolunda gitmemiş, hayallerimizin bacağı kırılmış olabilir, ama geliyorsa 2015 vardır bir bildiği, o yüzden temize çekmek lazım dilekleri, istekleri, hedefleri, gidilecek yolları...

bugün ki önerim, tutkusunu işine dönüştürenlerden sevgili Miya Design, 2015 yılını iyi planlamak sizin elinizde, hedeflerinize ulaşım hızınız tavşan mı, kaplumbağa mı  ölçmek  bu özel ajandalarla çok daha kolay... 

yapmamız gereken en beğendiğiniz kapağı seçmek  ve 2015 yılında hangi konuda kendinizi geliştirmek, hedefleri tutturmak istiyorsanız, onunla ilgili özel planlayıcı kiti seçmek ve ajandanıza eklemek. ben kendi ajandama zaman yöneticim ve hedeflerim, bütçe ve finans ve blog planlayıcımı ekledim, yeni yıl plan yılı olsun, planlı bir yıl olsun... 




ajanda da hoşuma giden başka bir nokta ise, günlük olarak içilen su miktarını not etmek için özel olarak hazırlanmış su dolu bardak simgelerinin olduğunu bölüm, bu sene hedefim, günde 3 litre su tüketmeyi alışkanlık haline getirmeyi başarmak. ayrıca her aya genel bakış takviminde motive eden güzel sözler yer alıyor. benim ilk açtığım sayfa Kasım ayına denk geldi ve karşıma Mustafa Kemal ATATÜRK'ün "Hiçbir şeye ihtiyacımız yok, yalnız bir şeye ihtiyacımız vardır, çalışkan olmak!" sözü çıktı. daha güzel ve anlamlı bir hedef var mı? 

özel günler, yıl dönümleri, indirim zamanları için tatlı minik yapıştırmalar da geliyor, ajandanın yanında,  renkli kalemler ile güzel hedeflerinizi yazın ve uygulamaya başlayın, 2015 sizin yılınız olsun. 



ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye




karar ve sız

yine, yeni yıl heyecanı kapıda, yine sorgulamalar liste başında... geçen sene ne hedef koymuştum, şimdi neredeyim, ne yapıyorum, ne kadarı somutlaştı, ne kadarı tatlı hayaller olarak kalmaya devam etti... ve bazen insan çok acımasız oluyor kendisine...

yılbaşına sadece 8 gün kalmışken, güzel şeylerden bahsetme vakti şimdi... yılbaşı planları yapıldı mı? bu sorunun yarattığı gerilimden dolayı ben kimseye soramadım, o gün gelsin bakarız kısmına dahil oldum ancak yılbaşı hediyesi asla bakarız kısmına dahil olamaz :)

önümüzde ki günlerde kendimce, otuzikidişçe yılbaşı hediye önerileri de bulunmayı planlıyorum, belki  ilham verir yazdıklarım size, ne de olsa ben herkes mutlu olsun isterim:) 

ilk önerim, adını çok duymama rağmen, ancak geçtiğimiz haftalarda keşfettiğim "Piastop" 
Ankara'nın simgelerinden biri sayılan Atakule'nin hemen karşısında, butiğe girmek için minik bir kaç basamak inmek gerekiyor, bu durum da sanki Alice Harikalar Diyarında ki küçük kapıdan bambaşka bir dünyaya giren Alice'nin hissini yaratıyor... 



Alice Harikalar Diyarı'na benzetmemin bir diğer nedeni de, butiğin bir bölümünde özel kahvelerin servis edilmesi, hani masalda vardı ya sürekli geç kalma korkusu yaşayan, kahve partilerinin vazgeçilmezi beyaz tavşan... özellikle benim gibi kararsızsınız, ürünleri denerken, neyle nasıl kombinlesem mi düşünürken, kahvenizi yudumlayın :) 



butikte ki ürünler ağırlıklı olarak Fransa'dan geliyor, yerli ve yabancı tasarımcıların ürünleri de yer alıyor, özellikle Piastop markalı ayakkabılar çok başarılı ve çok rahat, denedim. öneriyorum :) 



aksesuar sevmeyen kadın sanırım çok nadirdir, ilk hediye önerim aksesuar sevenlere geliyor, butik pazar hariç her gün sabah 10.30 akşam 19.00 saatleri arası açık... 




adres: çankaya caddesi no: 2/C  telefon: 0 312 440 09 25
www.facebook.com/piastop.tr



dilerim, yeni yıl iyi gelir hepimize ve aldığınız hediyeler çok beğenilir ve size gelen hediyeler muhteşem olur.

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye ...



hiç ve geç

hani bir reklam vardı, hatırlar mısın? bisiklete binmeyi bilmeyen orhan bey, 75 yaşında denemeye niyet eder, cocacola yardım eder, adada bir şenlik düzenler, bisiklete binmeyi bilmeyenlere yanlarında aileleri, çolukları çocukları, torunları yardım ederler, öğrenmeye çalışırlar, düşerek, şaşarak güzel zaman geçirirler... reklamı hatırlamak, bir kez daha izlemek isterseniz diye adresi 
ekliyorum. 

ailemin tek çocuğuyum, imkanları dahilinde her şeyi yaptılar, tenis kursu, yaz tatili, buz pateni, özel dersleri... benimse içimde tek kalan, belki sahne kıyafetleri çok süslü olduğundan, belki estetik  dolu olduğundan, hep yapmak istedim : bale!

ve şimdi gezerken sosyal medya kanallarında bir program gözüme çarptı, "yetişkinler için bale" bilmem benden bir "black swan" çıkar mı acaba, en azından denemedim değil:)

ilk dersime geçtiğimiz çarşamba günü başladım,daha önce hiç bale yapmamış, ama deneyimlemek isteyen 8 kadın... kesinlikle zor, ve sanırım belli bir yaştan sonra öğrenmesi birazcık daha zor, kesinlikle çok eğlenceli, yıl sonu gösterimiz olursa haber veririm sana:) ben de kendime çok gülüyorum, sen de çekinme o yüzden, bu yaştan sonra bale mi olur de, komik misin de, eğlen sen de:)



ayrıca kendime bir kelime defteri aldım, bildiğimi sandığım, öylesine kullandığım veya tahmin yürüterek hımm bu demek sanki dediğim kelimeleri yazıyorum, araştırıyorum, cümle içinde kullanıyorum, günde 5 kelime filan, televizyon duyduğum, bloglardan okuduğum, kitaplarda rastladığım, kendime, sırf bana ait, bir zaman yaratıyorum, en sevdiğim şey olan kelimeler üzerine düşünüyorum. 

öğrenmek istediklerim, denemek istediklerim arasında şan dersi alıp , sadece 1 şarkılık dahi olsa sahneye çıkmak da var, kim bilir, belki ona da başlarım bu yıl bitmeden:) 

niye mi bunları yapıyorum? yaşadığım zamanı iyi geçirmek için, durmamak için, zamanın boşa geçmesine yeşil ışık yakmamak için, nerede olursam olayım mutlu olmak için... 

ben herkes mutlu olsun isterim, 

öptüm, bye 

32 ve yarın

tanıyanlar bilirler, doğum günüme pek çok önem veririm. yılbaşı, bayramlar herkese, doğum günleri kişiye özeldir. ki ben var olduğum, nefes aldığım her gün için kutlanacak bir şeyler bulabilirken,doğum günümün çok özel olmasına çok şaşırmamak gerek :)

ancak bu sefer biraz daha farklı, otuz iki yaşımın süper olacağına inanıyorum, hisediyorum. yine de tüm bu süperliğine karşı bazı korkular var, benim 30 yaş depresyonu diye adlandırdığım geç ergenlik dediğim ancak pek bir bilimsel kanıtına rastlamadığım bir şeyler var. sürekli bir sorgulama hali, bu ben miyim, seçtiğim hayat bu mu, bu meslekten mi para kazanmayı seçiyorum, bu insanlar mı benim seçtiğim arkadaşlarım, bu hayat mı seçtiğim, yapabildiğim, kurduğum, inşa ettiğim? 

karamsar bir şekilde değil, daha çok sorgulayıcı... sadece ben de değil, çevremde yaşı yaşıma, başı başıma yakın bir çok arkadaşımda var aynı soru işaretleri... meslek değiştirmek için olan yoğun çabalar, annelerin onaylamadığı, sigortasız, mutlu edecek ve zor yollarda koşmaya çalışıyoruz, birbirimize destek olmaya çalışıyoruz, sarılıyoruz birbirimize ( arada ki yüzlerce kilometreye rağmen, gözünü kapatınca kalbinde ki duyguların aynısını yaşayanı gerçekten hissediyorsun.) ve usulca fısıldıyoruz bir dua gibi, her şey çok güzel olacak... eğer siz de, bu sorgulamanın bir şekilde içinde, veya kenarında, köşesinde veya tam ortasındaysanız, izlemenizi öneriyorum düşünceleri netleştiriyor... 

ben otuz iki yaşımdan umutluyum, bir yıldır bebek gibi baktığım, beni çok heyecanlandıran instagram üzerinden yaptıklarımı sergilediğim #handmadebyemine  nin bir evi olsun istiyorum, çay içmeyi sevmem ancak atölyemde çay demleyip içme hayalim var, yeni projeler üresin, el emeği olsun her şey, kutlanacak her gün için bir şeyler yapmaya devam edeyim, bir de benim kafamda bir yol arkadaşı bulsam,güçlerimizi birleştirsek, ben kessem o katlasa, herkes mutlu olsa :) 



bir diğer dileğim, bir ay Amerika'da yaşamak istiyorum, sadece alışveriş yapmak ve gezmek için, aklınızda olsun, çok iyi bir yol arkadaşıyımdır :)  

ve hayatımda var olan herkesin var olmaya devam etmesini istiyorum, özellikle yaşı büyük akrabalar için bu dilek, daha göreceğimiz güzel günler çok...

otuzikidiş te otuz iki yaş değişiklikleri oluyor, henüz tam oluşmasa da, blog biraz şekil değiştiriyor, daha çok paylaşım yapmak, daha çok paylaşmak için, blog hazır olana kadar instagram.com/eminekoran adresinden paylaşmaya devam...

doğum günümü kutlayan, hayatımda olan ve olacak olan herkese teşekkürler, ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye... 



8 ve sonsuz

bayram öncesi ve sonrası ve bayram tatilini birleştiren herkes yola çıktıktan sonra, benim güzel Ankara'mda gezmek çok daha zevkli:) aslında blogumu açtığın zaman ilk amacım, bu şehirde yapılacak hiçbir şey yok diyenlere, mini bir rehber olmaktı, zamanla o amaç birazcık alt sıralarda yer bulsa da, gezdikçe yazmaya devam... 

arcadium alışveriş merkezi, benim için üniversite zamanını demek, başkent üniversite okudum, o zamanlar, mezun olalı gerçekten biraz uzun zaman oldu, çayyolu'nun en güzel alışveriş merkeziydi. zamanla sanırım biraz konsept değiştirmiş, birazcık mağazalar değişmiş, şimdi bomba gibi geri dönmüş. alışveriş merkezinin caddeye bakan tarafında sıra sıra bir sürü güzel pastane,kafe,bar (aslında pub demek istedim ancak kafeyi "k" ile yazdıktan sonra arkasından pub yazmak istemedim, ayrıca şimdi tekrar okuyunca konsept kelimesinin de yerine öz türkçe bir şey bulamadığımı fark ettim, bu farkındalığımın tek sebebi bu sayfadır, takip edeilm, bilgilenelim,uygulayalım,sahip çıkalım) yer alıyor.

biz bir sabah kahvesi içmek, sinema saatimizi beklerken tatlı yemek tatlı konuşmak için "8 Patisserie" yi denemek istedik, ve sonra ben her şeyi o kadar çok beğendim ki, sizinle de paylaşmak istedim:)



henüz açılalı iki buçuk ay olmuş, ismini, benim de hayatımda iki sene önce çok özel ve büyük bir yer kaplayan, sekiz sayısından almış, bolluk, bereket ve sonsuzluğu simgelediği için.... aslında 8 Patisserie'in sahibi Ankaralılara yabancı bir isim değil, Budak Sokak'ta yer alan Nar Hediye'nin sahibi Meltem Bengi açmış.bu sayede dekor olarak kullanılan her şeyi anında satın alabiliyorsunuz. bir pastaneden tatlı dışında ne mi alınır, diyorsanız...






dekor süper peki ya tatlılar? özel tatları, kendi yapımları havuçlu kek ve Isparta'ya ait bir tuzlu olduğunu öğrendiğim nokul...



ayrıca kendi üretimleri olan organik reçeller,salçalar da var... 



.
her gün saat 08.00 den 24.00' a kadar açık, bence çay içmek, tatlı yemek,hayata dair konuşmak ve aynı zamanda alışveriş yapmak için Çayyolu'nda ki ideal yerlerinden.





son olarak, herkese gönlünden geçirdiği gibi tatlı bir bayram diliyorum. dinlenmek isteyenlerin çok dinleneceği, eğlenmek isteyenlerin çok eğleneceği, aile özlemi gidermek isteyenlerin sevgi dolu zamanlar geçireceği...

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

zaman ve devam

ne kadar uzun zaman geçmiş, bugün fark ettim. Ankara'nın cemiyet dergilerinden Bitter'de fotoğrafımın açıklamasında ünlü blogger yazınca, aklıma geldi en son ne hangi günde yazmıştım, aklımdan geçenleri demek...




bloglar eski popülerliğini instagrama devrettikten sonra, fotoğrafı sadece filtrelemek yetmez, uzun uzun açıklamalar yazasım  gelince, instagünlük oldu hesabım... eğer merak edersen, otuzikidiş ne yapıyor dersem beklerim...  



instagram hesabımın benim için ayrı bir özelliği de var, hep içimde olan, rüyasını gördüğüm, yapmak istediğim işi yapmaya çalışıyorum, el işinden, benim renklerimle, kutlanacak her gün bir şeyler parti malzemeleri, #handmadebyemine etiketi altında toplanıyor hepsi, hayat görüşüme uygun kılmayı çalışıyorum işimi, ben herkes mutlu olsun isterim diye bitiriyorum her yazımı, şimdi de herkes mutlu olsun diye bir şeyler yapıyorum kendimce... bu arada 9-6 mesaili uygun iş ilanları ile de flört etmeye devam ediyorum, çünkü annem için en önemlisi sigortalı bir iş:) benim içinse en önemlisi artık, mutlu olabileceğim, üretken olabileceğim, tatlı iş arkadaşlarımın olacağı, verimli geçirilen iş saatlerine sahip bir ikinci adres olsun istiyorum, maaşım ayın birinde yatarsa ve ayakkabı koleksiyonuma katkı da sağlayabilirse olur bence :)

harekete geçtim, spordan uzak ben, spora başladım. aletli pilates yapıyorum, çok mutlu oluyorum, süper bir eğitmenim var Kanada'dan diplomalı, sapsarı saçlı, güler yüzlü ve şimdi göbeğinde bebekli :) ben ve pilates ile ilgili uzun bir yazı geliyor, neden ben, neden pilates, neden 21 way, ebru şallı oldum mu, nefes almayı öğrendim mi, spor salonu modası ne, salonda neler oluyor hepsi pek yakında otuzikidiş te...

bugün mübarek kadir gecesi...

öncellikle Soma'da bir ihmal sonucu hayatını kaybeden madencilerimizin kimsesiz kalan ailelerine,eşlerine, annelerine, babalarına, çocuklarına, başka bir ihmal sonucu Denizli'de hayatını ve karnında ki bebeğini kaybeden genç kadın Didem'in eşine, annesine, babasına, unutmamaya söz veren, çok seven arkadaşlarına, terör yüzünden ölen masum kardeşlerimizin ve şehitlerimizin  ailelerine sabır diliyorum, keşke elimden başka, işe yarar, gösteriş içermeyen, dişe dokunur bir şey gelse de, yapsam.... kaybettiklerimizin mekanı cennet olsun...

insanlığa faydalı, topluma faydalı, birey olarak mutlu olmayı hayal eden herkesin hayali, dileği ,duası gerçek olsun.

umarım göreceğimiz güzel günler yakındadır.

ben herkes mutlu olsun isterim...

öptüm,bye... 



tedxreset ve istanbul

son zamanlarda, son aylarda, son günlerde paramı harcadığım en güzel, en başarılı, olumlu olan tüm en sıfatlarına sahip etkinlikti.

yayılmaya değer fikirler sloganına sahip TED (technology,entertainment,design) konferansının istanbul'da beş yıldır düzenlenen tedxreset ayağına katıldık. ağırlıklı olarak üniversite öğrencilerinin oluşturduğu yaklaşık bin kişi vardı, bizim gibi, yeni fikirler dinlemek isteyen, dünyayı sadece karşı komşudan ibaret görmeyen, ilham almaya hazır bin kişi... 

konferansın fiziki şartlar kısmında da  her şey kusursuzdu, süper hazırlanmış devasal sahne, oturum aralarında tatlı atıştırmalıklar, kutu diet cola bile vardı ki beni tanıyanlar öncelik listemde ne kadar önemli olduğunu tahmin ederler, süper güler yüzlü ve yardımsever bir organizasyon ekibi vardı, güzel sponsorluklar alınmıştı. 

beyin dolduran konuşmalar kısmı ise nefes kesiciydi, kendi müzik enstrümanını yapan Deniz Güngör,


"ah şu tasarım işçiliği" başlığı ile sunumunu yapan ve tüm toplantı boyunca kalan, süper insani iletişime sahip ,tekrar öğrenci olma hevesini uyandıran Oruç Çakmaklı,


karizması karşında fotoğraf çekmeyi bile unuttuğum Fazıl Oral, ki en etkilendiğim konuşmalardan bir tanesiydi. bugünlerde en çok ihtiyacımız olanı anlattı: "birleştiren liderlik" adil,arif ve zarif olan birleştirici liderliği, sen o sınıftansın, sen onun kankasısın , senin gözün ela demeden, lider olanın, ben lider olmak için yola çıktım diyenin yapması gerekenleri anlattı, en nefis 18 dakikaydı.

neşeli ol ki, genç kalasın diyen ve yapılamaz, olmaz, boşuna uğraşma diyenlere net şekilde sonucu yaptıklarıyla gösteren öğretmen Hacı Ormanoğlu, öğretmenlik hayatında gerçekleştirdiği projeler kadar sunumu ve sunum stili ile de  ( tüm konuşmacılardan farklı olarak, kendisine ayrılan özel yerden sahneye çıkmayıp, izleyicilerin arasından, merdivenlerin başından türkü söyleyerek çıktı sahneye)  çok etkileyiciydi, köy çocukları papatyadan taç yapmayı bilmez olur mu hiç, olurmuş, cesur bir öğretmen çıkar bunu da öğretmiş, dersin adı al sana görsel tasarım dersi olurmuş :) ilham verici, motive ediciydi konuşması, hayalleri koşulların kısıtlamadığı, inanınca her şeyin olduğu bir zamandı. 

tedxreset olmasaydı gerçek bir bilim kadını ile tanışabileceğimi hiç düşünmezdim, sahnede ki muhteşem performansının yanı sıra tuvalette sıra beklerken ayrıca konuşma şansım da oldu:) , sunumda kendi hayat hikayesini, ailesinden aldığı öğütler ile birleştirerek, mucidi olduğu yenilikçi kalp pilini anlattı, hiçbir konuşmacı diğerinden iyi veya güzel değildi, hepsi gerçekten çok özel konuşmacılardı, sanırım benim en  favorim özgüvenli 85 li bilim kadını Canan Dağdeviren oldu, umarım ismini önümüzde ki günlerde çok güzel yerlerde görürüz.

süper yabancı konuşmacılar da vardı, Tanrılar Okulu'nun yazarı Stefano D'Anna sonsuzluk amacı ile yaşayanların motivasyonunu anlatırken, Stanford üniversitesi öğretim görevlisi Dan Klein iz bırakan konuşmalar yaptılar. aynı duyguyu beraber deneyimlemenin sonucun iyi veya kötü olmasının fark yaratmadan nasıl bağ kurduğu anlattı, konferansın tek interaktif katılım isteyen konuşmacısıydı, bağ kurmakla ile ilgili tatlı bir kaç çalışma yaptırdı. 

1,5 gün boyunca süren, 6 oturumdan oluşan, her oturumda 5 konuşmacının ve 1 performans gösterisinin olduğu zihnimi açan, ilham veren, ruhumu doyuran saatler geçirdim.

tedxreset ile ilgili anlatılacaklar bitmedi aslında, oturumların konu başlıklarının birbirinin içinde ki kurgusu, hikayenin devamı ve daha bir sürü şey var yazılacak ve sanırım en büyük teşekkür küratörlüğü yapan, en az konuşmacılar kadar ilgi çeken,  organizasyonu ekibi ile var eden Ali Üstündağ'a... 



benim kişisel hedefim, her hafta 10 tane TED videosu izlemeye çalışıyorum, hapis olmamak için griliğe ve umutsuzluğa karşı durmak için, her konuda bir şeyler bulacaksınız, yaymaya değer fikirleri dinleyeceksiniz. 

hangi arkadaşıma gittiğim konferansı anlattıysam, ben de 1 gün o sahnede konuşmak isterim dedi, benim dileğim ise her sene farklı bir şehirde, ülkede TED konferansına katılmak...



ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

40 ve ara

ara verdim yazmaya, devam ettim yaşamaya... yaşadığımız kayıptan sonra biraz daha kendime kalmak istedim, aklımdan geçti yazacaklarım, yaşadım yazacaklarımı ama yazamadım... 

bir sürü güzel etkinliğe katıldım, hepsini anlatacağım, tanıştığım süper cilt bakımı markasını, okuduğum yeni kitapları... 

ara bir yazı, gelecek güzel yazılar için bir ara yazısı... 

bugünlerde en çok direnmeyi öğrendim, belki de öğrendik toplum olarak, Ankara olarak...


direnmeyi, tutturukçu olmayı bundan daha güzel anlatan bir şey olabilir mi, tutkulu olmak lazım hayatta, sanki son nefesmiş gibi olmalı her nefes ve devam etmek doğru bildiğine... 

otuz bir yaşındayım, artık ne yapıp yapamayacağımı kestirmeye çalışıyorum, bir arkadaşımla konuşurken, bana dedi ki , bu saatten sonra çok zengin olmazsın dedi, okuduğum başarılı kadın biyografilerine itafen, aileden yoksa bir yatırımın, sen kurarsın yeni şeyler, keyfini çocukların sürer, buna göre kur dedi hayallerini... dinlerken acı gelen gerçekler, düşününce mantıklı geliyor aslında... benim en öncelikli amacım hiç bir zaman çok zengin olmak olmadı, yeterse paran beğendiğini almaya, bir de varsa güvenebileceğin bir kaç birikim, gerisi gelir her şekilde, para gelir geçer, gider biter, sonra yine döner, bir pencere kapanır, başkası açılır, kapı hep açıktır, sen istediğin sürece umut hep vardır, inandığın zaman...

biz bu arada mini bir taşınma yaşıyoruz, aynı binada daire değiştirdik, evimize yepyeni hali ile dönmek üzere, 
geçici süreli evimizde, telefon da  internet de tek bir noktada çekiyor, ayakta hiç bozmadan kalabildiğim sürece online olabiliyorum ve,

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye...

annem ve annesi

pazartesiden perşembeye üç gün, doğumdan ölüme seksen sekiz yıl...

ben bazı anların hala, sadece aile albümlerinde saklanması gerektiğine inanıyorum, sosyal medyayı sadece güzel anlar biriktirmek, paylaşmak için kullanıyorum. yapım gereği, zaten biraz ketumum , canımı acıtan bir şey olduğunu konuşmuyorum, susuyorum...  arayan, mesaj gönderen, mail yazan kimseye cevap veremedim, geri dönemedim, teşekkür edemedim, baş sağılığı dileklerini kabul edemedim, özür dilerim. göstermek istediğiniz ama benim kabul edemediğim desteğiniz için teşekkür ederim. 

mantığa bürümeye gelince iş,maddeler sıralanıyor, sıralı olması, seksen sekiz uzun yıl olması, dört evlat, dört torun olması, tarihe şahitlik ettiği bir çok anının olması ama ancak  yüz yaşında da olsa, yakınsa ölen her ölüm erken oluyor.

ben pazartesi günü saat on altı otuzda anneannemi kaybettim, dermiş ki " havanın hoş, insanların boş zamanı olduğu bir günde gelsin ölüm" dilediği gibi oldu, şubat ayında hava on beş dereceyken, kış mevsiminde bahar provası yapılırken anneannemi uğurladık. 

ben ölümün Allah'a kavuşma, bir nevi düğün olduğuna inanıyorum, cenazede düğün ile benzerliklerini daha çok gördüm. hani düğünde olur ya, kapıda aile bireyleri en şık halleri ile gelenleri karşılar "hoşgeldin" der, cenazede de sıraya girdik, ben,annem, teyzem,eniştem,eniştem,teyzem"iyi ki geldiniz, ayaklarınıza sağlık" dedik. 

ben cenaze sabahı önce kuaföre gittim, bakımsız uğurlamak istemedim anneannemi, o da istemezdi...

pazartesi sabahı uyandığımda çok farklı sorular vardı aklımda, sevgililer günü geliyor, ne yapsam, ne yapsak acaba, ne olacak euronun hali, alkali diyet için gerekli her şey var mı evde , derken farklı bir gündem oluştu birden biri...  

nasıl hissediyorsun diye soruyoruz birbirimize, durup durup, yoğun benim cevabım, bir daha hiç anneannem olmayacağını bilmenin boşluğu, benim kişisel tarihime baştan sona uzaktan veya yakından şahit olan, benim için hep iyiyi isteyen bir şahidin eksikliği... 

anneannem bana hep mühür gözlüm, hiç düşünmedim, araştırmadım anlamını, şimdi bulduğumda anlamını biliyorum bana nasıl güzel baktığını, bir türküsü bile varmış, mühür gözlerin...

bir de anneannem zeki müren çok severdi, o öldüğünde mutfak masasında nasıl saatlerce ağladığını annem anlatmıştı bana, anneannem için bir gece düşünüyorum, zeki müren söylesin, kestane yiyelim, zira ikisine de bayılırdı...

güle güle anneanne, gittiğin yer umarım güzeldir, mis kokulu çiçekler vardır etrafında ve sevdiklerin hep yanındadır...



ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye

en ve birinci

bugün uzun zamandır görmediğim, çok sevdiğim bir aileyi ziyarete gittim, bildiğin ev oturması, ışıklı lokantalarının şaşaasından uzakta, sıcacık ev ortamına... bir de bebek var ortada yedi aylık, kendi dünyasında.... 

konu konuyu açarken, sohbet hızla ilerlerken, birden önceliklerden konuşmaya başladık. öncelik önemli konu... hayatında önceliklerin ne? iyi bir kariyer sahibi olmak ve devam ettirmek mi, iyi bir aile kurmak ve sonsuza kadar mutlu yaşamak mı, iyi bir evlat olmak mı, iyi bir insan olmak mı? hepsini bir arada olmak istiyoruz ama önceliği mutlaka birisine verip bir maddeyi sonraki sıra numarasına yazıyoruz. 

kendime sorduğumda bu soruyu benim önceliğim, her zaman ulaşmaya çabaladığım, iyi bir insan olmak. hırslarından,egolarından arınmış, iyilikle hareket eden daha iyi bir insan olmak.diğer maddelerde süper kariyer, süper aile, süper evlat, süper torun, süper kuzen, süper sevgili de olmak da var, en birinci maddem iyi insan olmak... 

bir arkadaşım var, önceliğim kurduğum ailem diyor, iş benim için bir hobi, ailem mesleğim diyor, şimdi ikinci bebeğini bekliyor, işi de süper gidiyor... ama iş bitebilir ancak ailem devam eder diyor, sihirli gücü ailesi...

bir başka arkadaşım var, önceliğim iş diyor, ikinci üniversitesini bitirmek üzere, yeni bir şeyler öğrenmek onun sihirli gücü... 

hepimiz multi tasking bireyler olmaya zorlanıyoruz bu yüzyılda, süper aileye sahip süper kariyer süper hobi insanı... 

peki, önceliklerde neyi birinci maddeye yazmak lazım?

en çok zaman ayırdığımız şey, önceliğimizi belirliyor, daha elimizde ne kadar kaldığı bilmediğimiz zamanın çoğunu ona veriyoruz, diğer maddeleri erteliyoruz veya az eksik yapıyoruz, sadece güzel olmak için dışımızı süslerken içimizi süslemeyi unutuyoruz, çok başarılı olmak için sağlığımızı, çok sosyal olmak için en yakınlarımızı... 



önceliğimizin doğru olacağı günlere...

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

No:4 ve Ramada Plaza

çarşamba akşamı, uzun zamandır ismini ve gerçekleştirdiği muhteşem partilerini duyduğum bir yere davetliydim, ki çok özel bir organizasyon olmadığı sürece çarşamba akşamları dışarı çıkmayı kesinlikle reddediyorum, sebebi " muhteşem yüzyıl son dem". ancak bu davet kesinlikle diziyi sonradan izlememe değerdi, değdi...

Ramada Plaza Ankara' nın  içinde yer alıyor No:4 Restaurant Bar Lounge. klasik otel cafe-barlarının  o fazla ciddi havasından çok uzak, süper dekore edilmiş, kocaman koltukların, bilardo masasının, beyaz bir piyanonun olduğu, orta büyüklükte ve tam ortada konumlanmış barı ile kesinlikle samimi ve çok şık bir yer...

Ankara'lı bloggercanlar : ) olarak davet edildiğimiz gecede, No:4 yapılan partiler hakkında "bir daha ki sefer ben de mutlaka olmalıyım" dedirten bilgiler aldık. video mapping uygulaması ile duvarların giydirildiğini hayal edin, duvarlara 4 mevsimin yansıdığı veya paris in sokaklarında adım attığınızı, hepsi mümkün oluyormuş, özellikle düğün için farklı konsept arayanlar mutlaka gitmeli, tanışmalı, konuşmalı....



gece boyunca bize Amber hanım eşlik etti, lezzetli ikramların, eğlenceli sohbetin arasında otelin spası Salix Spa'nın pazartesi günleri kadınlara %50 indirimli olduğunu söyledi, ve bu pazartesi yerimiz belli oldu:) 

ocak ayının son günleri, şubat ayı kapıda, sevgililer günü planlarını yapmaya başlayanlar, son dakikaya kalmayı sevmeyenler, özel günleri sevenler, geliyor diye heyecanlananlar 14 Şubat Cuma günü No:4 Dj Emre Eser'i konuk ediyor,o çalıyor, eşsiz yemekler eşlik ediyor, size sadece güzel sözler söyleme kısmı kalıyor :) 



pazartesi günü spada karşılanır, keyfi tüm haftaya yayılır,

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye...








25 ve kare


Walter Mitty'nin Gizli Yaşamı (The Secret Life of Walter Mitty) bugünün yazısının başlığına ilham veren...
sinemaya gitmek benim hayatımda önemli bir yer kaplıyor, son iki yıldır sinemaya gitmediğim bir hafta yok, iki yıl olmasınından özel bir nedeni var, film izlemeye bayılan, televizyona sincap gibi kitlenen biri sayesinde:) 

kaybolan bir fotoğraf, yirmi beşinci kare, onu aramaya kendini adayan, yollara düşen, yolda kendi ile karşılaşan, kendini tanıyan, kendini kucaklayan bir adam hikayesini anlatıyor film. biraz da anda kalmayı...
dalıp gittiğim her an, acaba bulunduğum ortamdan mı sıkıldım sorusu aklıma gelir bundan sonra  film sayesinde, çok güzel sahnelere sahip, umut dolu bir film, kesinlikle tavsiye ediyorum...

bugünden yaklaşık üç yıl önce yaşam koçluğu kursuna katılmıştım, başkasına yardım etmek için değil, kendi kendimin koçu olmak için, kursun ilk aylarının sonunda bir ödev verilmişti, süresi olmayan, devamı kişiye bağlı olan.  "mutluluk defteri" 



istediğimiz ölçülerde, şekilde, renkte, sayfada, kalınlıkta bizi anlatan birer defter aldık ve her gün mutlu eden en az 1 neden yazmaktı ödevimiz. birden fazla maddede yazabilirsin ama gün atlamak yok, ne olursa olsun, gülümsediğin bir an varsa, yazmalısın  ki çoğalsın mutlu anlar... bu ödev beni kendime daha da döndürmüştü, ben neden mutlu oluyorum, ne yaparken, kiminleyken... sanki kötü zamanlar için bir kullanım kılavuzu gibi olmuştu, açıp tekrar okuyarak mutluluğa odaklanmak... benim seçtiğim defter, bir demir halka aracılığı ile bir arada var olan her sayfası renkli olan bir defterdi, çok sevmiştim defterin defter olmayan özelliğini, standartların dışında olmasını... bir süre yazdım, odaklandım kendime, mutluluğuma... sonra zamanla o defteri kaybettim, mutlu olma nedenlerimi unuttum, yazmayı bıraktım... 

bugün ise o çok sevdiğim defterin aynısını buldum, hemen aldım ve bugünden sonra yeni bir mutluluk defterim var, her güne yazılacak mutluluk nedenleri... adı üstünde bu defter bile mutlu ediyor beni, dene belki sende de yarar işe...

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye... 

kitap ve dost

eğer tek çocuksan, en yakın arkadaşın kitaplardır, bu benim sözüm, çok severim kitap okumayı, evden bambaşka dünyalara yolculuk yapmanın, hayal gücünü geliştirmenin, kelimelerin büyüsüne inanmanın en kısa yolu... 

Ankara'da 03-12 Ocak tarihleri arasında ATO'da çok güzel bir kitap fuarı gerçekleşiyor. biz de bugün ziyaret ettik, kitapların eşsiz kokusu arasında, onların yazarları ile aynı ortamda olmak, eski kitaplar arasında kaybolmak ve eve bir çok yeni arkadaşla dönmek... kesinlikle alışveriş merkezinde geçirilecek zamandan çok daha özel, çok daha mutluluk verici ki bunu ben söylüyorum, en alışveriş merkezi sever :) 


çocuklara kitap sevgisini göstermek için muhteşem bir yer, NTV stantlarında tüm klasiklerin çizgi roman versiyonları mevcut, çocuklar ve kitap okumaya üşenenler için :) 

bu stantta sevgili İbrahim Öksüz bana "evvel sevda içinde" isimli şiir kitabını hediye etti... imzalayarak verdiği kitabında yazdıkları bile şiiri ne güzel anlatıyor... yazmış ki "şiir akılda kalandır, akılda kalması dileğiyle..." kitaptan rastgele seçtiğim bir şiirin dizelerinden...

"güzelsen güzelsin,
ama güzelsin diye 
her söylediğin doğru değil
başkası gelmiyor aklıma
sahi o kadar belli mi seni sevdiğim 
ben belli etmem sanıyordum."

okumak, emek ister, o kadar seversin ki bir kitabı aklın kalır,iş yerinde, uyurken bile, neler oluyor acaba diye, işte bunun için kitap okumaya zaman bulamayanlar için özel kayıtlar var, cd kitaplar... ilk başta görme engelliler için okunmuş özel kitaplar sanmıştık ancak, değerli tiyatro oyuncusu Mehmet Atay açıkladı, görme engelliler için özel olarak kitapların okunduğu bir yayın olduğu, seslekitap.com un hem onlar için, hem de kitap okumaya vakit bulamayan, trafikte saatlerce araba kullanan, spor yaparken dinlemek isteyenler için okuduklarını... 





kitap fuarının bence etkileyici bölümü, sahaflar sokağı...



bugünün en anlamlı dileği,



benim en sevdiğim roman, başımın ucu kitabı...


ben herkes kitap okusun isterim,

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye....

hello ve kitty

2014 yılı için dileğim, umarım yaşadığımız en güzel yıl olur, en mutlu olduğumuz, en çok güldüğümüz, en sevdiğimiz, en sevildiğimiz, gelecek yıllara en iyi referans olacak kadar süper bir yıl diliyorum herkese...

koleksiyon yapmak, bir şeyleri biriktirmek, hep onu aramak, herkesin vardır ya, bir takıntısı, hayatına neşe katan, benim ki çocukluktan kalan bir şey, nerede görsem, almadan edemem, şehirler arası yollarda, benzinliklerde, yurt dışı siparişlerimde bir o vardır, hello kitty...

bir çok arkadaşım, çok dalga geçer, yaşa bak aldığına bak der ancak hello kitty in kendi felsefesi vardır, diğer tüm karakterlerden farklıdır o...

japon animasyon karakteri olan hello kitty in en büyük özelliği ağzının olmamasıdır, en sevdiği kelime arkadaşlık olan kedi, arkadaşının ruh haline eşlik edebilmek için ağızsız olarak tasarlanmıştır, yani hello kitty sen neşeliyken neşeli, sen üzgünken üzgündür... aynı zamanda hello kitty  her sezon farklı tasarımcıların ürünleri giyen bir ikon:)

ve nihayet Ankara'da ilk hello kitty world armada'da bugün  açıldı... minik kız çocuklarından, büyük kız çocuklarına kadar herkese yönelik ürünler bulacağınız mağaza metrekare olarak oldukça büyük ve alışveriş sırasında sıkılanlar için çok tatlı ve çok pembe bir cafesi de mevcut :)




mağazada herkese uygun, en hello kitty sevmeyeni bile güldürecek bir şeyler var, ister arabanızın hello kitty yapıştırması ile farklılaştırın, ister lens kutularınızı :)

ben herkes mutlu olsun isterim,

öpyüm,bye....