gülümsemeyi severim

kızlar ve kardeşler

kırk iki gün hikayeleri, yılbaşına sayılı gün kala, hadi hep beraber motive olalım diyelim, yılın başında koyduğumuz hedefleri hep beraber gerçekleştirelim diye başladığım bence motivasyon, sence oyun...

yılın başında koyduğum hedeflerden biri, kız arkadaşlara zaman ayır maddesiydi... ben tek çocuğum, benimle evimi paylaşan bir kardeşim, elbiselerini ödünç alacağım bir kız kardeşim olmadı derken benim çok kardeş kız arkadaşlarım oldu. yanıldığım da çok oldu, beraber güldüğümü dostum yaptığım elini tuttuğum, yardım ettiğim, zamanımı verdiğim, yardımcı  olduğum, yolun yarısına gelmeden bırakan da...

iyi seçilmiş kız arkadaşlar, seçilmiş kardeşlerdir... bu hafta 3 süper kadınla buluştum, konuştum, oturdum...

yeni bir trend olsun, hep beraber voltran oluşturalım diye, yeni poz yaptık biz, kız kıza, güç birliği yapmışcasına eller üst üste... 

kadın dünyası çok ayrı, inceliklerle dolu, empati ve sempati dolu, senin derdin benim derdim, ben ne yapabilirim senin için söyle yeter ile dolu, eskiden kadın kadının kurdudur derlermiş ya, kimse sevmezmiş daha iyisini, düşünüyorum benim kız arkadaşlarımın hepsi benden daha iyi ve hepsini seviyorum. 



ben herkes mutlu olsun isterim, 

öptüm, bye... 

odak ve internet

kırk iki gün hikayeleri ile çaktırmadan dalga geçenlerin yanı sıra yüzüme yüzüme de "ne yapıyorsun sen ya, ne iş ki bu, ne olacak sonunda?" diyenler, ben de bilmiyorum, sadece hoşuma gidiyor yazmak, senin de hoşuna gidiyorsa ne mutlu bana, sen okumaya, ben yazmaya devam...

bundan yaklaşık altı ay öncesine kadar markalara ait sosyal medya adreslerin yürütülmesinden, kampanyasından, reklamından sorumlu olduğum bir işim vardı. o zaman elimde sürekli telefon olması, tabletin yanımda açık olması, karşımdaki konuşurken bir yandan zaman tünelinde neler olmuş, bakmadığım saniyelerde demek, fütursuzca like tuşuna basmak bana çok normal geliyordu, çevreme de... 

şimdi ise, karşımda ki konuşurken elime telefon almaya utanır oldum, son zamanların mottosu "anı yaşa,odaklan" davranışlarının tam tersini yapmaktan, o andan internet hızıyla uzaklaşmaktan, kaçmaktan ve olmadığım yerlerde, beraber olmadığım insanların fotoğraflarına bakmaktan...üstüne üstlük kıyaslama psikolojisi en üst seviyede, gördün mü bak ilkokul arkadaşın genel müdür olmuş, orta okulda ki sıra arkadaşın amerika'da çılgın lüks bir hayat yaşıyor, hele bir de cumartesi akşamı evdeysen, herkesten çılgın eğleniyormuşcasına fotoğraflar yağıyor, eğlenmek için mi dışarı çıkıyoruz, fotoğraf çektirmek için mi, fotoğraflarda kocaman gülümseyip sonra ciddiyetle mi takılıyoruz partilerde... inan hiç birinin cevabını ben de bilmiyorum, üstüne üstlük ne zaman güzel bir elbise giydiğime inansam çevremde ki herkese yalvarıyorum, fotoğrafımı çeker misin diye, puflatırcasına,bıktırırcasına... ben de düzenli bir içerik sağlayıcısıyım, düzenin içindeyim.  




bitmesine sayılı gün kalan yılın, yapılacaklar kararlarında, odaklanmak en üst sıralardaydı. çözüm olarak ben bir süre cep telefonuna internet almadım, bir şey göstermem gerektiği zaman kelimelere sığındım en ince ayrıntısına kadar betimledim. yine fotoğraf çektim ama o an, o saniye, o büyüyü bozarak yüklemedim, eve gelmeyi bekledim, bazıları o an geçtikten sonra yayınlamak istemedim, masalsı tadı bana kalsın istedim, sakladım kendime... konuşmalara ve ayrıntılara daha çok odakladım, daha güldüm, daha çok kahkaha attım bende işe yaradı, bağımlığımı azalttım :) belki sende de işe yarar... bir başka yol ise, gittiysen arkadaşlarınla bir yere, koyuyormuşsun telefonları üst üste, masanın en orta yerine, başlıyormuşsun sohbete, telefonu ilk alan ise ödüyormuş tüm hesabı :) 

bu video da  bu yazının videosu olsun, yazıyı okuyan da yorum bıraksın, kendinin sosyal medya ile bağını anlatsın mı? :)

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

tarih ve pazartesi

bugün ne güzel, ne özel bir gün... öğretmenler günü... maalesef kutlama arifesinde ankara'da çok hoş olaylar yaşanmasa da, yine de her şekilde kutlamaya, teşekkür etme fırsatını değerlendirmeye değer bir gün... 

bugün, öğretmenler günü için özel olarak düzenlenen  bir toplantıya katıldım. toplantıda konuşmacı konuk yıllarca öğretmenlik yapmış, öğretmenliğe aşık bir öğretmendi.anılarını çok eğlenceli ve öğretici bir şekilde anlattı. konuşmasından benim aklımda kalan sbs tanımı için yaptığı açıklamaydı. dedi ki: "öğretmenin sbs' si, sevgi, bilgi ve sabırdır.öğrenci, öğretmenini sevdiği dersi sever."

düşünmeye başladım, ben çok hangi dersi severdim diye,aklıma dersten önce öğretmenim geldi, anlatılanı doğrularcasına... ortaokul tarih derslerimizin muhteşem tarih öğretmeni: nigar hoca... tüm tarih dersini masalaştırarak ezberletmeden öğreten, kıvırcık saçları ve moda kıyafetleri ile dersini sabırsızlıkla beklediğim... takip ettiğim kadarıyla çok mutlu bir ailesi ve süper sevimli iki kızı var... nigar öğretmenim, ben hiç sevmem hocam demeyi :), öğretmenler gününüz kutlu olsun, ne kadar şanslı bir çocukmuşum, örnek alabileceğim ne güzel insanların ellerinde büyümüşüm, her şey için çok teşekkürler, hala aklımda germiyanoğulları....

konuşmacı konuğumuz, toplantı sırasında aslında kırk günü gün hikayelerinde, bugünün konusunu söyledi. 
"sevdiğiniz işi yapın" dedi. "ben öğretmenliği çok severek, aşkla yaptım, geçirdiğim bir gün , emek harcadığım bir öğrenci için dahi pişman değilim" dedi. kaçımız yaptığımız işi bu kadar severek yapıyoruz,sen yaptığın işi seviyor musun, çevrende kaç kişi yaptığı işi seviyor? sosyal medya adreslerinde pazar öğleden sonra başlayan ve pazartesi öğleden sonra saatlerinde kadar devam eden pazartesi sendromu içeren yazılar, fotoğraflar, videolar  bunun cevabını vermiyor mu? 



bence eğer seversen yaptığın işi, girmezsin sendroma, bakmazsın saate mesai hadi bitse diye,

ben herkes sevdiği işi bulsun ve yapsın isterim,

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

ruh ve arabesk

kırk iki gün hikayelerinde, bugünün konusu şükür etmek. olan ve olmayan her şeye...

hayalini çok kurup gerçekleşmeyen düşlere, yanı başımızda olanlara, gidenlere, kalanlara, eskiyenlere, oldies but goldies olanlara, her şeye ve herkese...

şükür ederken sürekli mutluluğa teşekkür etmek olmuyor, ruhunun bir yanı geçmişi, gitmişi hatırlamak istiyor, işte o zaman durdurma kendini, yok sayma hiç bir şeyi , olanlara olduğu kadarı ile, olmayanları da bu da olmadı, vardır bir hayrı diye düşün... sürekli gülümsemez kimse, otuz iki diş olsa bile:) mutluluk kadar, nefes almak kadar, mutsuzlukta var hayatın içinde, kabul et ve ruhunun arabesk yanını da sev...

kabul etme kısmında da benim önerim,  bırak kendini müziğe, kim ne derse desin, hangi şarkının sözü anlatıyorsa senin söyle kendince, makamsızca, anlamsızca,katılmıyorsan bir ses yarışmasına, detone ol hakkı da yanında...

varsa yanında iki dostun, bir şeyler iç, müzik dinle, boş boş bak sahneye, gülümse geçmişe, yanımda yok ki kimse diyorsan artık yalnız kalmak zor  bugünlerde, aç youtube, yap listeni, gülümse geçmişe...


varsa sana kendini iyi hissettiren veya geçmişe döndüren, en sevdiğim işte benim şarkım dediğin paylaşırsan sevinirim, yorum yaz hep beraber dinleyelim:)

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye...

siyah ve elektrik

kırk iki gün hikayeleri benim için çok değerli... benim "ben" için yaptığım bir şey, okuyan sana da azcık bir etki yapıyorsa daha ne güzel ne olabilir ki? bu yüzden yorumların benim için çok değerli... 

bugün anne-kız günü aktivitesi olarak sinemaya gittik biz, en boş olacağı umduğumuz saatte, cuma günü saat 13.30 seansına aldık biletlerimizi, salonda sadece biz oluruz derken toplam, evet oturdum ve saydım:), 35 hemcinsimle beraber "benim dünyam" filmini izledik... filmin yirminci dakikasından itibaren iç çekmeler, burun çekmeler, içli içli ağlamalar başladı. evet film çok etkileyici, oyuncular muhteşem, hikaye sarsıcı...

beni en çok etkileyen ise  filmde ki bu replik oldu...

"elektrik kesilince yeniden geleceğini bilirsin, oturur beklersin geleceği vakti, ne zaman geleceğini bilmezsin, ama bilirsin geleceğini..."

hayatımızda ne olursa olsun, nasıl süreçlerden geçersek geçelim,alalım derslerimizi, unutmayalım yaşadıklarımızı, not edelim bir kenara ve devam edelim inanmaya, aydınlık,pırıl pırıl günlere...



ben herkes mutlu olsun isterim....

öptüm,bye...

azim ve devam

kırk iki gün hikayelerinde bugün listede tamamlanan madde, güzel şeylerin gerçekleşeceğine dair inanç olsun mu? ben yapı gereği, genetik kodlarımda çok fazlaca olmasa da, hayalperest, mutlu, her şeyde iyi bir yan arayan zaman zaman gereksiz olan polyana yım. ben de çok zorlanıyorum bazen, aklıma binlerce felaket senaryosu geliyor. asla bu olmayacak, bu hiç olmayacak, hiç hiç olmayacak diye düşünüyorum, düşündükçe inanıyorum, inandıkça üzülüyorum.

işte bu olumsuz düşüncelerin önüne geçmek için ne yapsam, ne etsem, inansam iyiliğe derken okuduğum bir kitapta bir öneriye rastladım. aklınıza kötü bir düşünce geldiğinde, o düşünceyi bir top şeklinde hayal edin ve uzayın boşluğuna doğru fırlattın. ben de bir zamanların çok popüler oyunu angry birds e uyarladım bu tavsiyeyi... ne zaman aklıma kötü bir düşünce gelse takıyorum sapanın ucuna düşünüyorum, tüm kötü olasılıkları ve sonra fırlatıyorum uzayın en derin boşluğuna...

demet akalın'ın 41 yaşında hamile kaldığı günlerdeyiz, hatta bu yazının örneği kesinlikle demet akalın olsun, ki zaten ben çok severim, şarkılarıyla çok eğleniyorum, ben hiç türkçe dinlemem, eğlenemiyorum diyenlerden kesinlikle değilim. örneği incelediğimizde 2010 yılında çıkardığı popüler şarkısında ki tüm dileklerine ulaşmış gözüküyor şu an... evli, mutlu ve çocuklu...  

her şeyin imkanı var, yeter ki istemeyi bilelim, ne istediğimize dikkat edelim, iyi tarafta olmaya devam edelim.






ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm,bye

tüketmek ve tüketmemek


kısa tanıtım :) kırk iki gün hikayeleri, yılbaşına kala sayılı günler, listede ki maddeleri hep beraber eritelim, hedeflerimize beraber koşalım diye, motivasyon içeren, ilham veren, haydi beybim sen yaparsın dedirten şeylerin paylaşımı için var. 

yılbaşı listemde her sene olduğu gibi bu sene de tutumlu olmak, harcamalarımı düzenli yapmak, para biriktirmeyi başarabilmek vardı. öngörülemeyen olaylar sonucu biriktirme kısmında çok başarılı olmadım ama dikkatli tüketim yapma konusunda bu video bana çok yardımcı oldu. özellikle her gün çıkan en yeni teknolojik ürünlere sahip olmanın verdiği yüksek statü yerine, var olanı tam anlamıyla kullanmak adına. video yaklaşık bir saatlik bir belgesel, hiç düşünmeden sadece bize söyleneni yaptığımız tüketim alışkanlıklara "dur ve düşün" dedirtiyor. 

videoyu izledikten sonra bozulan diz üstü bilgisayarımı hemen değiştirmek yerine, tamir ettirmeyi denedim, şu an bu yazıyı ondan yazıyorum, yaşamaz denilen bilgisayar üstün performansına devam ediyor. bozulan iphone ve ipad imi yeni modellerinin süper lansmanına rağmen değiştirmek yerine tamir ettirdim, son nefeslerine kadar kullanmaya karar verdim, onlar beni bırakmadan ben onları bırakmıyorum.

belki de işin sırrı bu aralar sosyal medya adreslerinde sıkça paylaşılan sorunun cevabında gizlidir :)

altmış beş  yıldır evli olan çifte sorarlar. "bu kadar yıllık evliliğin sırrı nedir? "
teyze cevap verir "bizim zamanımızda eskiyen şeyler atılmazdı tamir edilirdi."





yılın sonu ve bası

yeni yılın ilk gününe sadece kırk iki gün kaldı, farkında mısın? toplam üç yüz yirmi iki gün önce koyduğun yapılacaklar listen, hedef listenin neresindesin? hangi maddeler gerçekleşti  ve üstü çizildi, hangi maddeler çitlerden atlar gibi, talihlisini bulamayan sayısal loto sonucu gibi seneye devir oldu? 

neden mi soruyorum bunları, benim de var listelerim, seneye devir olan hayallerim. hep beklemektense geleceği, şimdi değil mi harekete geçme zamanı... söylemesi kolay uygulaması zor diye, bir oyun buldum kendi kendime... kaldıysa daha 42 günü bu yılın, hadi listeden bir şeyler yapalım... ben öncelikle kendimi motive etmek için  ve belki  sen de seversin paylaştıklarımı geçersin harekete diye, her gün gönlüme dokunan bir şeyler paylaşmaya karar verdim otuz iki dişte, zaten bloğum hayat üstüne, hayatım üstüne, hayattan öğrendiklerim ve hayal ettiklerim üzerine, bir hedefi beraber gerçekleştiririz belki de... 





bu hikayeyi ilk kez haziran ayının son gününde bir devir toplantısında, yeni başlayan bir görevin ilan edilmesi sırasında dinledim. 


wesminster manastırı'nın bodrumunda bir anglikan piskoposunun üzerinde şunlar yazılıdır:

‘gençken düşlerim sonsuzdu ve dünyayı değiştirmek isterdim. 
yaşlanıp akıllanınca dünyanın değişmeyeceğini anladım. 
ben de düşlerimi biraz küçülterek memleketimi değiştirmeye karar verdim. 
ama o da değişeceğe benzemiyordu.
iyice yaşlanınca, son bir gayretle sadece ailemi ve kendime en yakın olanları değiştirmeyi denedim. 
maalesef bunu da gerçekleştiremedim... 
şimdi ölüm döşeğinde yatarken, birden fark ettim ki önce yalnız kendimi değiştirseydim, etrafımdakilere örnek olur, ailemi de değiştirebilirdim. 
onlardan alacağım cesaret ve ilham ile memleketimi daha ileri götürebilirdim. 
kim bilir belki dünyayı bile değiştirebilirdim...’                                                                                            
hayatımızda değiştirmek istediğimiz bir sürü şey var, madde madde listelenen, bazen listelenmeye dahi cesaret edilemeyip, keşke olsa denilen, hayali kurulan... 


çevremizde ki insanlar hak ettiğimizi düşündüğümüz gibi davranmıyorsa bize, belki zamanıdır bizim onlara karşı olan tavrımızı değiştirmenin... alamıyorsan emeğinin karşılığı, bekleme boşuna, odaklan başka bir konuya :)

ben herkes mutlu olsun isterim,

öptüm, bye